Tem 17, 2011 - Makaleler    Yorum yok

KAMU YÖNETİMİ YASA TASARISI REFORMA HAZIR MI?

Kamu yönetiminin hantal yapısı, toplumun her kesinini rahatsız etmeye devam ediyor. Sağlık eğitim. Kültür gibi en temel hizmetlerden dahi insanca yararlanamadığımız ülkemizde, bu sorunlar nasıl aşılacak? Çünkü anayasa ve kanunlarda sosyal ve hukuk devleti olduğumuz koca puntolarla yaza dursun, bu ilkelerin fiilen ihlal edildiği bir gerçek. Peki bu ağır bürokrasi içinde erimiş olan kamu hizmeti ve hizmetlisini değişime sürükleyip halkın refah düzeyini arttıracak bir kamu yönetimi nasıl oluşturulmalı?

İşte bu sorulara yanıt olacağı söylemiyle ortaya çıkan ve uzun süredir gündemi meşgul eden çeşitli kesimlerin eleştirilerine hedef olan, Kamu Yönetimi Temel Yasa Tasarısı neler getiriyor? Tasarı 9’u geçici, 60 maddeden oluşmaktadır. Merkezi ve yerel yönetimler arasındaki görev. Yetki ve sorumlulukları belirleyen ve 3 Kasım 2003’de kamuoyuna açıklanan tasarı, üzerinde bazı değişiklikler yapılarak 29 Aralık 2003’de T.B.M.M.’ ye sunuldu.

Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi, KESK üyesi, Türk-İş’de danışman, Türk-İş adına Emek Platformundaki teknik çalışma komisyonlarında görev alan Doç. Dr. Aziz KONUKMAN ile yaptığımız söyleşide tasarı neler getiriyor sorusuna yanıt aradık. Söyleşi istediğimiz Sayın Konukman tarafından sıcak bir çay, güzel bir müzik eşliğinde karşılandık.

Av. Fadime YAZIRHAN (F.Y.) : Tasarının son haline geliş süreci ve gerekçesi hakkında bize bilgi verebilir misiniz?

Doç. Dr. Aziz KONUKMAN (A.K.) : Öncelikle tasarının yeniden müzakeresi gündeme geldi. Biz de reformdan yanayız. Ancak bu tasarı reform değil tuzaktır. Türkiye’nin kamu yönetimi iyi çalışmamaktadır. Ne yazık ki reform sözcüğünü hak edecek bir tasarı da yok ortada. Peki reforma ihtiyaç var mı? Elbette var. Kanuna, ha kanun diyorum çünkü 49 maddesi geçti. Özel İhtisas Komisyonu da bu konuda çalışmış, ancak bu çalışma, plan metnine taşınmamıştır. Yani bir sürü uzman çağırmışsınız, sivil toplum örgütlerini, emekten yana olanlar dahil bunları tartıştırmışsınız. Yerel yönetimlerle ilgili alternatifler geliştirmişsiniz, fakat plan metninin kendisinde bu çalışmalara bir gönderme yok. Bu konudaki raporları www.kamuyonetimi.org ‘ dan bulabilirsiniz. Planda iyi yönetişim modeli ile toplam kalite yönetiminin kamu yönetimine uygulanması şiddetle eleştiriliyor. Nedeni de şöyle; kardeşim diyorlar, bu sistemler özel sektördeki bir işletmede uygulanabilir. Ama burası kamu yönetimi, dolayısıyla böyle bir işletme için getirilen modelin kamu hizmeti ile ilgili modele uygulanması son derece yanlıştır. Onun yerine herkesin katıldığı toplam yönetimin kaliteleştirildiği bir öneri getiriliyor. Bunun eleştirdiği model tasarıya hakim olmuştur. Siz bir alternatif getiriyorsunuz; bu zamanında tartışılmış, toplumun geniş kesimleri tarafından reddedilmiş, sonra da bunu kabul gören bir seçenekmiş gibi sunuyorsunuz. Tasarı hazırlanırken emek örgütlerini dışlamıştır. Tartışılmış gibi sunulması samimiyetten uzaktır. Kamu Mali Yönetiminde Kontrol Kanunu ile de tasarının finansal boyutları yasalaştı. Dolayısıyla biz neyi tartışacağız ki? Arkasından Kamu Personel Yasası gelecek. Doğru tavır bu yasa ve diğerlerinin toplu olarak yeniden tartışılmasıdır. Tasarı minimum devlet anlayışını getiriyor, devletin müdahale ettiği alan çok sınırlı.

Bazı görevleri yerele bırakıyormuş gibi yapıyor oysa kamu hizmetlerini ticarileştiriyor, fiyatlandırıyor, piyasa ile ilişkilendiriyor. Bu da demokrasi örneğiymiş gibi sunuluyor.

Stj. Av. Belgin SAMAMARAZ (B.S.) : Tasarının amacını düzenleyen 1. maddede sosyal devlet ilkesinin kullanılmaması dikkatimizi çekti, maddeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

A.Z. : 1. maddeye baktığımızda anayasada yer alan sosyal devlet ilkesine gönderme yapılmaması çok bilinçli, bu referans bile yapılmıyor, yapılsa iş açığa çıkacak. Zımnen düzenleyici devlet var, yani hakem devlet. Dolayısıyla anayasaya aykırılık söz konusudur. Bunu kanunlarla yapmaya çalışıyorlar. Olacak şey değil. Ha bu parlamentoyu da anayasa değişiklikleri yapmaya yetkili görmüyorum. Halkın büyük bir kısmını temsil etmeyen bu meclis değişiklik yapamaz.

Madde metninde katılım, şeffaflık gibi çok güzel sözcükler var. Ama bunların içi boşaltılmış; kamusal alanın ve sosyal devletin tasfiyesini gizlemeye çalışıyor.

Burjuva demokrasisi toplumun tüm temsilcilerinin katılımıyla olur, burada böyle bir şey yok. Yoksulluk Devlet İstatistik Enstitüsünce resmen tescil edildi. Kamu hizmeti ticarileştiği anda bu kesimin hizmetten yararlanmada dışlanması gündeme gelecektir. Batı devletleri, tüm yurttaşlarının kamu hizmetlerinden parasız, sürekli ve eşit yararlanma hakkını güvence altına almıştır. Yasa yurttaş temelli olmalıdır, vatandaş hakları teminat altına alınmalıdır. Yetki yerele devredildiğinde vatandaş fiziki olarak hizmete en yakın olacak, hizmet ticarileştiği için de hizmete uzak olacak. Vergi almanın meşrutiyeti kalkıyor. O zaman devlet sizi vergiden kaçmaya itiyor. Vatandaşta “Ben enayi miyim vergi vereyim?” anlayışı gelişiyor. Yetki yerele devrediliyormuş gibi yapılarak, aslında özel sektöre devredilecek.

Devletin analık yönü olan eğitim, sağlık gibi şefkat yönü azalıyor, babalık yönü yani jandarma polis v.b. şiddet yönü gelişiyor.

F.Y. : Tasarı ile personelin yerele devredilmesi ve performans sözleşmesine tabi olmasından bahsediliyor, bu tasarı memur ve işçilere neler getirecek?

A.Z. : Kamu hizmetlerinin ticarileştirildiği bir ortamda bizim klasik kamu hizmetlisine de gerek kalmıyor. Yani benim 657’deki devlet memuruna da ihtiyacım yok. Halbuki memurlar toplu görüşmeden toplu sözleşmeye geçmeyi bekliyordu. Toplu görüşme ilkel olsa da bir haktı, bütçe zamanı hükümetle pazarlık yapma imkanı vardı.

Tasarının 46. maddesiyle de esnek istihdam anlayışı ile, memurlara kısa süreli v.b. çalışma biçimleri ve norm kadrosu uygulaması getiriyor. Şimdi sendikaları kaldırıyor, memuru performans sözleşmesine tabi personel haline getiriyor. Performans kriterleri var, ona uyarsa çalışıyor.

Ancak objektif kriterler oluşturulması bizim gibi toplumlarda son derece güç çünkü politik mekanizmalar (torpil) var. Performans ölçümü, kamu personel rejiminin yozlaşmasına ve kamu personelinin silikleşmesine ilkesiz ve taraflı personelin terfi ederek ön plana çıkmasına yol açabilir.

Keyfi, güvencesiz, kuralsız ve örgütsüz insan çalıştırmaya müsait bir yapı getiriyor. Performans sözleşmesi yapıldığında memuriyet bitecek. Mesela insan kaynakları daire başkanlığı diye bir şey kuruyorlar. Bu istediğin an adam alıp atmak, iş gücünün esnekleştirilmesi demektir. İş Kanunu, standart çalışma biçimlerine aykırı olan taşeron v.s. gibi a tipik istihdam biçimlerini tasfiye etmesi gerekirken, meşrulaştırdı. Özal’ın kaçakçıları ithalatçı yapması gibi bir şey bu.

B.S. : Tasarı devletin kamu hizmetine bakış açısını hangi yönde değiştirmektedir?

A.Z. : Söz konusu tasarıda 5. maddenin c bendinde “düzenleyici etki analizi” diye bir kavram kullanılmıştır; bu kamu hizmetlerinin verilmesinde fayda ve maliyet analizinin tek başına kriter olarak kullanılması demektir, toplumsal ihtiyaç gibi kriterler kalkıyor. Örneğin; ülkenin ücra köşesine otobüs seferi koyacağız, toplumsal ihtiyaç kriterinde tek kişi de olsa otobüs seferi düzenlenir. Ama fayda ve maliyet analizinde bunun hiçbir ticari getirisi yok. Koca otobüs gidecek iki kişi için sefer yapacak(!). Bu durumda bu otobüs seferi kaldırılacaktır.

5/e bendinde “hizmetten yararlananlar” diye bir tabir var, demek ki hizmetten yararlanamayanlar da var. Oysa kamu hizmetleri yurttaş temellidir.

5/f bendinde ise tipik bir yönetişime vurgu vardır, sermaye tabanlı kuruluşlar gelecek, bildiğimiz çağdaş, demokratik katılım mekanizmaları ortadan kalkacak.

5/l bendinde de kamu kurum ve kuruluşlarının kanunla kendilerine açıkça görev verilmeyen ve kuruluşun amacıyla doğrudan ilgisi olmayan alanlarda işletme kuramayacakları söyleniyor. Mal ve hizmet üretiminin yapılamayacağı, bu amaçla personel, bina, araç, gereç ve kaynak tesis edemeyeceği belirtilmiştir. Personele sunduğu çeşitli sosyal imkanlar ve kamu hizmetleri tasfiye edilecektir.

Askerler bastırınca eğitimi merkezde bıraktılar. Bu da samimiyetsizliktir. Onun dışında tarım, kültür, sağlık gibi hizmetler merkezi bir plan olmadan yerele bırakılamaz.

Zengin ve fakir belediyeler var, hizmetler farklı olacak, bölgeler arası adaletsizlik artacak.

F.Y. : Halk denetçisi kavramının kamu yönetimindeki rolü nedir? Yeni bir bürokrat mı doğuyor? Sayıştay’ın denetim yetkisini yabancı bir şirkete de devredebilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

A.Z. : 42. maddeye bakıldığında her ilde il genel meclisinin seçeceği bir halk denetçisi olacak, bu son derece yanlış, yeni bir otorite tarif edeceğiz. Merkezi idarenin vesayet ilkesini zedeliyor. Keşke demokrasiyi getirse. Burada seçilmiş şahıs söz konusu, halkın temsilcilerinin katıldığı kurul olsa, belki bir derece denetim sistemi işleyebilir. Şu anki merkezi yapıda demokratik katılım yok ki yetkililer yerele verilince demokrasinin önü açılsın.

Yüksek Denetleme Kurulunun her türlü mal ve personeli Sayıştay’a devrediliyor. Biz milletvekillerini meclise gönderiyoruz. Sayıştay Türkiye halkı adına denetim yapıyor fakat bu denetimi ticari bir işletmeye de verebilir, Sayıştay’ı çok kötü bir hale getiriyor.

İç denetimi daha da rezil, teftiş müfettişlerini kaldırılıyor, iç denetimle siyasal otoritedeki adamları sorgulatan bir mekanizma değil, daha alttakiler hakkında bilgi ve rapor veren bir sistem getiriyor.

Sonuçlar…

> Yurttaş müşteri haline getiriliyor, idare ticarileştiriyor…

> Tasarı ile anayasanın öngördüğü merkezden kuruluş ilkesi değiştiriliyor ve yetki genişliği ilkesi yok ediliyor.

> Mahalli idarelere mahalli müşterek ihtiyaçları aşan yetkiler veriliyor.

> Performans ölçümü, kamu personel rejiminin yozlaşmasına ve kamu personelinin silikleşmesine ilkesiz ve taraflı personelin terfi ederek ön plana çıkmasına yol açabilir.

> Üst düzey yöneticilerin hükümetle birlikte göreve gelip gitmesi bürokrasiyi siyasallaştıracaktır.

> Yeniden müşavirler ordusu yaratılarak halkın tabiri ile yüksek maaşlı bankamatik memurlarının sayısı arttırılacak.

> Hükümete yasal siyasi kadrolaşma olanağı veriliyor. Hükümetin istediği personeli görevden alması için hukuki dayanak oluşturuluyor. Cumhuriyet tarihi boyunca görülmemiş bir siyasal kadrolaşma ve kamu personel kıyımı yaşanabilir.

> Siyasi iktidarla birlikte gelip giden tümüyle siyasi davranan bir denetim sistemine zemin hazırlanıyor. Sayıştay’ın denetim görevini devredebilmesi dolaylı olarak milli egemenliğin zedelenmesi ya da özel şirketler tarafından T.B.M.M.’nin yönlendirilmesi tehlikesini içeriyor.

> Teftiş kurullarının lağvedilmeleri değil daha etkili çalışmalarını sağlayacak düzenlemeler yapılarak güçlendirilmeleri gerekir.

> Tasarı yönetim sisteminde tamir edilemeyecek değişiklik yapmadan geri çekilmeli ve toplumsal uzlaşmaya varılmış değişiklikler içermeli.

Sayın KONUKMAN’a teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Av. Fadime YAZIRHAN

Stj. Av. Belgin SAMARAZ

Haziran 2004

Yorum yaz!